Web sitemize hoş geldiniz
Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Her zaman olan şey," dedi ifadesizce. "Yeni diyet çok iyi gidiyor, kilo veriyorum, sonra bir şey işleri berbat ediyor; Erkek arkadaşım, annem, işyerindeki bir olay veya herhangi başka bir şey. Bir de bakmışım ne kadar çabalarsam çabalayayım yeni diyete devam edemiyorum; çikolata, pastırma, muffin ve kurabiye yemeye başlıyorum. Siyah beyaz kurabiyeleri hani şekerle kaplı olanlargerçekten çok seviyorum. Böylece hem verdiğim kiloları geri alıyorum hem de üstüne fazladan birkaç kilo daha ekliyorum. Sonra yeni bir diyete başlıyorum, birkaç kilo veriyorum ve kendimi çok iyi hissediyorum; ta ki her şeyi tekrar mahvedene kadar."
Sondra yemek bağımlılığının oldukça yaygın bir türüyle mücadele ediyordu: Değişken (yoyo) kilo artışı. Kendini katı bir diyet yapmaya zorlayarak, görünüşte bağımlılığından kurtulana kadar aşırı şekerli ve yağlı gıdalardan uzak durmanın eziyetini çekiyordu. Sağlıklı şekilde beslenmeye devam edip kilo veriyor ve kendini çok iyi hissediyordu.
Sonra bir kriz gelip vuruyordu. İlla ki ciddi bir şey değil; pek çoğu gündelik hayatın iniş çıkışları. Bazen sevgilisiyle kavga ediyordu. Başka zamanlarda annesi ondan bir şey istiyor, patronu bir proje için teslim süresini kısa tutuyor veya gittikçe artan kredi kartı borcu onu strese sokuyordu. Sondra'nm endişeleri artıyordu. Hayatı istediği gibi gitmediği için kederleniyordu. Bu zor duygular çok geçmeden dayanümaz hale geliyor ve Sondra kaçınılmaz olarak kendini yemekle rahatlatmaya başlıyordu.
Giriş bölümünde sizlerle paylaştığım gibi ben de rahatlatıcı etkisi nedeniyle yemeğe yönelmiştim. Arada sırada yapılan bir seçim olduğu sürece, zor bir günün ardından en sevdiğimiz yemeği yemenin veya yüksek kalorili lezzetlerin tadını çıkarmanın bir sakıncası yok. Ancak Sondra ihtiyaç duyduğu tüm besin maddelerini almadığı ve bağımlılık yaratan tutum ve davranışlarını değiştirmediği için yemek bağımlılığına karşı hep savunmasızdı. İşler iyi gittiğinde bu tutum ve davranışlardan kaçınabiliyordu, ama sorunlar baş gösterdiğinde yine onların kurbanı oluyordu.
Sondra'mn mücadelesini daha da zor hale getiren şey, yemeğin her yerde karşısına çıkmasıydı. Madde bağımlılarının aksine, bir zamanlar "kafayı bulmaya" gittiği yerlerden uzak durma gibi bir şansı yoktu onun. îşyerindeki dinlenme odasında, köşedeki dükkânda, ailesiyle pazar buluşmalarında veya sevgilisinin evinde her zaman aşırı yağlı ve şekerli yiyeceklerle karşılaşacaktı. Bağımlılığın kötü etkilerinden kaçabileceği yer yoktu. Hastalanma da söylediğim gibi, yemeğin sosyal olarak en çok kabul gören uyuşturucu türü olması, yemek bağımlılığımızın üstesinden gelmeyi ve yemekle olan ilişkimizi kontrol altında tutmayı zorlaştırıyor.